Basın!

Basın!

Erk Savu’dan

Kimi zaman kuvvetler ayrılığının 4.sü, kimi zaman küreselleşmenin en büyük pay sahiplerinden sayılan basının Türkiye’deki hikayesi çok eskidir ve zorlu mücadelelerle doludur. Bu hikâye, 1727 yılında resmi olarak kurulan ilk matbaayla başlar. Matbaa aslında Johann Gutenberg tarafından 1440 yılında icat edilmiş olsa da bize resmî olarak gelişi neredeyse 300 yıl sonra olmuştur. Bu süre içerisinde izinsiz veya gayri resmî şekilde faaliyet gösteren matbaalar olsa da bunlar bir başlangıç olarak nitelendirilmek için yetersizdir. 

1727 yılında İbrahim Müteferrika tarafından kurulan matbaadan önce de yurtdışından kitap getirilmesine izin verilmişti. Fransa ve İtalya’da Türkçe gramer kitapları ve Kuran bile basılmıştı. Türkiye’de gayri resmî olarak kurulan ilk matbaa İspanya’dan kaçarak Türkiye’ye sığınan Yahudilerden olan Haham Gerson tarafından 1493’te İstanbul’da kuruldu. Yahudiler daha sonra Edirne, Selanik, Şam ve İzmir’de de matbaalar kurdular. İstanbul’da Ermeni ve Rum matbaaları da kuruldu. Haham Gerson’un ilk teşebbüsünün ardından 1727’deki ilk resmî matbaaya kadar tüm imparatorluk sathında 37’ye yakın matbaa kurulduğu sanılmaktadır.

İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaa ise Lâle Devri’nde, III. Ahmet’in sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın ön ayak olmasıyla kurulur. İlk olarak Doğu kaynaklı bazı eserler Türkçeye çevrilir. Kuran ve bilumum dinî kitabın basılması hattatların tepkisini çekmemek için yasaklanır. Fakat 1800 yılına kadar olan 73 yıllık dönemde sadece 45 kitap basılır. Tanzimat’tan sonra hızlanan basım faaliyeti Meşrutiyet’le tavan yapar. Fakat en uçarı tahminlere göre bile bu zamanlardaki sayı, Batı’daki matbaalara kıyasla bir hiçtir.

Matbaanın gelmesiyle ilk gazeteler de basılmaya başlanır. Türkiye’de çıkan ilk gazete Fransız elçiliğinin basımevinde 1795 yılında yayımlanır. Adı “Bulletin des Nouvelles” (Haberler Bülteni) olan bu gazetenin amacı Fransız İhtilâli’nin amaçlarını Türkiye’deki Türk ve Fransızlara anlatmaktır. İlk Türkçe gazeteye kadar Fransızlar çeşitli Fransızca gazeteler basarlar.

İlk Türkçe gazete ise 1828 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Paşa tarafından çıkarılan “Vaka-i Mısriye”dir. Çoğu Türkçe, bir bölümü ise Arapçadır. Tamamı Türkçe olan ilk gazete ise 1831 yılında II. Mahmut’un emriyle çıkarılan Takvim-i Vakai gazetesidir. Padişahın isteğiyle sade bir dille çıkar. Günlük haberleri halka hızla ulaştırmak amacıyla kurulan bu gazete Türkçenin yanı sıra Fransızca, Ermenice, Rumca, Arapça, Farsça, Bulgarca ve Ermeni harfleriyle Türkçe basılır. 1860 yılında sonra haber verme niteliğini kaybeder ve tamamen bir Resmî Gazete hâlini alır. Gazete ilerleyen yıllarda baskılara maruz kalır ve 1892’de kapatılır. II. Meşrutiyetle yeniden açılsa da 1922 yılında tekrar kapanır ve işlevini TBMM’nin “Ceride-i Resmiye”sine devreder. Daha sonradan bu gazete, Resmî Gazete ismini alır ve hâlen basılmaktadır.

İlk fikir gazetesi ise 1860 yılında yayımlanmaya başlayan Tercüman-ı Ahval’dir. Hazineden yardım almadan Agah Efendi tarafından çıkarılır. Namık Kemal, Şinasi, Ahmet Vefik Paşa gibi önemli yazarların makaleleri yayımlanır. Şinasi’nin Şair Evlenmesi ilk bu gazetede yayımlanır. Fakat bu gazete de 1866 yılında kapanır.

1860lı yıllarda canlanan Türk Basını, birçok genç aydın yazarın parlaması ve yeni fikirlerin dile getirilmesine öncülük eder. Şinasi, Tasvir-i Efkâr gazetesinde ilk defa devletin tanımını yapar ve onun “milletin refahı için çalışan bir müessese” olduğunu yazar. Namık Kemal’in bu gazetedeki yazıları ise daha çok özgürlük ve yenilik üstüne olur. Bu aydın gazeteciler parlamento ve yasal bir düzen kurulmasını talep etmeye başlayınca üstlerindeki baskı artar ve yasaklar konmaya başlanır.

Basına ilk yasak 1858 yılında Fransız Ceza Kanunu’ndan çevrilerek yürürlüğe giren Ceza Kanunu’yla başlar. Saltanat, devlet yöneticileri ve Osmanlı tebaasına bağlı milletlerden herhangi biri aleyhine yazı yazmak yasaklanır. Ayrıca genel ahlaka aykırı müstehcen yazı ve resim basılamayacak, afiş yoluyla kimseye asılsız suç yüklenmeyecekti. 1864 yılında çıkan Basın Tüzüğü ile bu yasaklar sertleşti ve aralarında mizah dergilerinin de bulunduğu birçok gazete kapatıldı veya yasaklarla boğuştu.

Ve Türk Basınının yasaklarla olan mücadelesi başlar…

Freedom House dünyada insan hakları ve basın özgürlüğü konusunda güvenilir ve objektif araştırma yapan bir kuruluştur ve 2002’den bu yana senelik raporlar yayınlıyor. Son 13 yıl içerisinde ilginç bir şekilde tüm dünyada ortalama “özgürlük” puanı düşüşte. Türkiye’nin 100 üzerinden basın özgürlüğü puanı (100 en kötü ve 0 en iyi olmak üzere) 2002-2015 yılları arasında 48-58 arasında gidip gelirken son 4 yıldır rakibimiz Irak. 2014’e kadar “kısmen özgür” ülke sınıfına giriyorken şu anda “özgür olmayan” sınıfındayız. Tutuklu gazeteci sayısında 1 milyar nüfusuyla komünist bir otokrasi olan Çin’in BİLE ilerisindeyiz. Her ne kadar resmî devlet kaynakları bu gazetecilerin gazetecilik faaliyetlerinden değil, başka suçlardan tutuklu olduğunu söylese de gerçek hala tartışmalı.

Türk basınının 200 yıldan eskiye uzanan tarihine, oturduğu köklere ve geçirdiği badirelere baktığımızda, yaşıtı olan büyük ve özgür demokrasilerin basınıyla yarışması gerekirken gelinen noktanın Çin, Suudi Arabistan ve Mısır’dan iyi olmadığını görüyoruz. Bu tarihin ve geçmişin hak ettiği kesinlikle bu değildir. Ve Türk Basını gerekli siyasî altyapı sağlandığında dengi olan ülkelerin basınıyla yarışır hâle gelecektir. Fakat ancak gerekli siyasî altyapı sağlandığında…

Kaynakça:

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı MEGEP Gazetecilik “Türk Basınının Doğuşu ve Gelı̇şı̇mı̇”

Freedom House: http://www.freedomhouse.org

Yorum bırakın